BEYOĞLU ÜÇ HORAN ERMENİ KİLİSESİ VAKFI YÖNETİM KURULU SEÇİMİ ÖNCESİNDE DEĞERLENDİRMELER (4)

Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi Vakfı'nın Türkiye Ermeni toplumu yaşamındaki hassas konumu haftasonundaki yönetim kurulu seçimi öncesinde kaçınılmaz olarak mercek altında. Aslında Ermeni cemaatinin gerçeğinde kuşak değişikliği, sağlıklı geçiş süreçleri on yıllardan bu yana genel olarak çok büyük sıkıntılara yol açıyor. Bunun temel nedeni cemaatteki örgütlenme özgürlüğünün sınırlı olmasının etkisiyle, insanların kendilerini ifade edebilecek kanalların, toplumsal beklentilerini dile getirebilecekleri mecraların hayli sınırlı, hatta zaman zaman da kapalı olması. Bu sorunun çözümünün bir ayağı devleti ilgilendirse de, onun ötesinde sağlıklı iç mekanizmalar işleterek pratik sonuçlara ulaşmak ya da insanlar için solunum alanları sağlamak mümkün. Konuyu dağıtmadan eklemek gereken ise Beyoğlu Vakfı'nın özelinde bu sağlıklı geçiş süreçleri organize edememe sorununun yol açtığı tahribatın toplum açısından çok daha ağır olması.

Geride kalan on yılların genel, hatta yüzeysel bir değerlendirmesi şu tabloyu net olarak ortaya koymakta: Zaman geçtikçe, zaman değiştikçe Beyoğlu Vakfı, gittikçe daha da çarpıcı tezahürleri olan bir şekilde yeni zamanlara uyum sağlamakta zorlanmış ve en sonunda da, bugün varılan noktada ne yazık ki tıkanmış. Seçim öncesinde toplumun gözü önünde değişen zamanlara ayak uyduramayan, zamanın ruhunu yakalayamayan ve hantallaşan, yıpranan büyük bir kurum var.

Beyoğlu Vakfı değişen zamanlara göre çözümler üretmekte yetersiz kaldıkça, kendisini adeta esir alan, tahakküm altında tutan çevrelerde sanki daha da umursamazlaşmış. Vakıf cemaatten koptukça, sanki bünyesindeki büyük kaynaklar kendisi için yumuşak karın oluşturmaya başlamış. Oradaki zihniyet zamana ayak uyduramadıkça, vakfın kaynakları sayesinde zamanı kendisine uydurabileceği yanılgısına kapılmış. Gerçi bu noktada şu da sorulabilir: Zamanı kendisine uyduramayınca ne olmuş? Yanıtı da son derece basit: Bu zihniyet zamanı reddetmeye başlamış. Ancak tabii ki seçim öncesinde konjonktüre dair genel gözlemler paylaşırken, konuyu fazlaca felsefe zeminine taşımaya gerek yok.

Tüm bunlardan sonra, sistemsizliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak Beyoğlu Vakfı'nda her şey kişilerle özdeş bir şekle bürünmüş. Bu noktada herkesin gözü önünden bir çırpıda, çeşitli zaman, ortam ya da koşullarda görev almış figürler geçebilir. Hatta bu hafıza tazelemesi hayıflanmalara da yol açabilir. Ancak şunu baştan kabullenmekte yarar var: Bu değerlendirmenin amacı kimseyi hedef haline getirmek olmamalı. Maksat kimsenin toplumsal itibarını zedelemek ya da göçüp gitmiş insanların tarihe mal olmuş manevi kişiliğini gölgede bırakmak değil. Hatta o figürlerden bazılarının attığı olumlu adımlar dahi anımsanabilir. Ancak bunların hiçbirisine gerek yok çünkü burada asıl mesele sistemsizliğin yarattığı bireysel 'kahramanları' konuşmak değil, sistemsizliğin ta kendisini ve yarattığı tahribatı masaya yatırmak. Bu seçim eğer Beyoğlu Vakfı'nın geleceğini kurtarmak için bir dönüm noktası oluşturacaksa, bunu sağlayabilmenin ön koşulu kişilere odaklanmayı bir yana bırakarak, gelecekte bugüne kadar olanlardan ve yapılanlardan farklı olarak, nelerin olması ve yapılması gerektiğini konuşmaktan başlamak gerekiyor. On yıllardır zaman zaman insanların lanet yağdırma raddesine vardığı bir yapıyı ve arkasındaki zihniyeti sorgularken soğukkanlı olmak gerekiyor. Aksi takdirde Beyoğlu Vakfı eski tas, eski hamam olarak, bugünkü gibi gider. Bugünkü mesele, amiyane tabirle, o noktaya çökecek yeni figürler yaratmakta değil, mesele Beyoğlu Vakfı'nda yakalanacak bir silkinmeyi cemaatin yaşamında toplumsal bir dönüşüm için ciddi etkene dönüştürebilmekte.

Yakın geçmişe bakıldığında bu toplumun ortak belleğinde neler neler tazeleniyor Beyoğlu Vakfı'na dair? Seçim skandalları, kamu vicdanında aklanamayan kiralama ya da devir uygulamaları, eğitim kurumlarının doğal seyrine sert müdahaleler, aynı şemsiyenin himayesinde faaliyet gösteren unsurların ayyuka çıkmış ahenksizlikleri, atıl kalmış taşınmazlar, şaibeli mezarlık yönetimleri. Saymakla biter mi? Kuşkusuz Beyoğlu Vakfı bu bakımdan cemaatteki tek örnek değil, ancak zaten kendisini toplumdan bu denli soyutlamış ve toplumun bu denli üzerine koymuş bir vakfın, işleyişindeki aksaklıkları gerekçelendirebilmek için toplumun başka unsurlarını ya da noktalarını örnek göstermesi mantıken ve vicdanen söz konusu olamaz.

Konunun çok spesifik bir boyutu olsa da, burada önemli bir ayrıntı için parantez açmakta da yarar var. Unutmamak gerekiyor ki Ermeni cemaatinde Patrikhane-Hastane tandeminin 90'lı yılların sonundan itibaren gittikçe zemin kaybetmesi de Beyoğlu'ndaki büyük fütursuzlukları tetikleyen önemli bir boşluk doğurmuştur. Ama tabii bu tamamen başka bir tartışmanın konusu ve burada deşilmesi gereken asıl mesele değil.

Parantezi kapatıp dönelim kaldığımız noktaya. On yıllar boyunca Beyoğlu Vakfı'nda olup bitenler için Ermeni toplumunun gözü önünde kimler vardı? Yaşadıkları dönemde cemaat yaşamında hayli derin izler bırakan vakıf yöneticileri herksein aklında çağrışıyor. Herkes gibi sevenleri de olmuş, sevmeyenleri de. Desteklenen, alkışlanan icraatları da olmuş; eleştirilenleri de hayli fazla olduğu gibi. Ancak şunu iyi hesaplamak gerekiyor ki yukarıda sayılan aksaklıklara, örneklenen sıkıntılara sadece bir kişinin yol açması mümkün mü? Eğer mümkün olsa Apik Hayrabetyan'ın vefatından sonra mührü eline geçiren Avukat Simon Çekem bu sorunların tümünü çözüm yoluna koyup kahraman olmayı beceremez miydi?

Seçim öncesinin gergin ortamında Beyoğlu Vakfı'nın yönetim kuruluna seçilebilmek için 90'dan fazla aday yarışıyor. Üstelik de ne yazık ki sağlıklı bir seçim alt yapısı da oluşturulabilmiş değil. Sorunların vardığı noktada burada dahi kasıt aranıyor ve ne acıdır ki bu olasılığı da bir çırpıda elemek mümkün değil. Seçim rekabeti de tarih yaklaşıkça sağlıklı muhakemenin önüne geçiyor. Propaganda herkesin hakkı ve olmalı, bu demokratik bir seçimin olmazsa olmazı. Günah keçisi arama kolaycılığından uzak kalmak şart, kimseyi rencide etmeye de hiç gerek yok. Belki de çarpıcı bir sembolizmle belirtmekte yarar var: Beyoğlu Vakfı seçiminin çarşaf listesinde 90'dan fazla potansiyel Apik Hayrabetyan'ın ya da Simon Çekem'in adı yazılı. Yani sapla samanı ayırmak Pazar günü topluma kalacak.

ARA KOÇUNYAN

Հինգշաբթի, Դեկտեմբեր 22, 2022